Minik Kurbağa

Minik Kurbağa

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken ben babamın beşiğini tıngır, mıngır sallar iken birden ip koptu, beşik devrildi, babamın kafası yarıldı. Eyvah ! Kaç kaçabilirsen, dön köşeyi neyse sözü fazla uzatmayalım, masaldır bunun adı, tadını kaçırmayalım…..
Bir göl kıyısında yaşayan bir kurbağacık varmış.



Bir bahar günü, üzüntülü bir şekilde gölün kıyısında oturuyormuş. Kendisinin hiç güzel olmadığını düşünüyormuş. Gölün sularında kendisini görünce :


– “Hiç güzel değilim. ” demiş. Birden kendisine sazlığın oradan birinin seslendiğini duymuş. Bir saz kamışının ona el sallayıp, çağırdığını görmüş. Minik kurbağa zıplaya, zıplaya kamışın yanına gitmiş. Kamış minik kurbağaya :


-“Yukarı gelsene minik kurbağa” demiş. Kurbağacık tırmanmaya başlamış, Yukarı doğru tırmandıkça saz göle doğru eğiliyormuş. Minik kurbağa sazın kırılmasından korkup :
-“Kırıldın mı ” demiş saza.


-“Kırılmadım sana salıncak oldum” demiş saz ve sallanarak kurbağayı eğlendirmeye devam etmiş. Gölün kıyısındakiler ikisini seyredip:


-” Ne kadar iyi anlaşan iki arkadaş ” diye düşünmüşler. Bütün gün kurbağacık ve saz kamışı eğlenmişler. Akşam olunca saz kurbağaya gene gelmesini onunla oynamanın çok eğlenceli olduğunu söylemiş. Kurbağacık yuvasına giderken gölün ortasındaki nilüfer kurbağaya;


-” Bugün çok oynadın yoruldun gel biraz üzerimde dinlen” demiş. Kurbağacık nilüferle biraz sohbet ettikten sonra güzel olmadığını düşünerek boşu boşuna üzüldüğünü herkesten saklandığını düşünmüş. Birileriyle arkadaş olmanın ne kadar güzel olduğunu, arkadaşlarını sevince onların da kendisini seveceğini fark etmiş o günden sonra kendisini hiç çirkin hissetmemiş, arkadaşlarının çirkinliğe değil sevgisine önem verdiklerini anlayıp çok mutlu olmuş.